Tr Hocası - İyi Seyirler

2015 Ramazan ayı ilk oruç Ramazan Bayramı ne zaman Başlıyor?

2015 yılı Ramazan'ın gelmesini müslüman alemi olarak sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama kafamızda sorular var bunlar nedir? 


İlk oruç hangi gün tutulmaya başlanacak? 

İlk Sahura ne zaman ve saat kaçta kalkılacak? 

İlk Teravih namazı ne zaman ve saat kaçta kılınacak?

Ramazan ayı ne zaman başlıyor? Öncelikle merak edenler için bu sorunun cevabını verelim. Ramazan ayına sayılı günler kala insanlar bu sorunun cevabını çok merak ediyor. İçerisinde mübarek geceleri barındıran ve oruç tutacağımız Ramazan ayı ne zaman başlayacak?

İslam dini müslüman alemi için önemli bir yere sahip olan Ramazan ayının ilk günü (orucun ilk günü), miladi takvime göre 18 Haziran'a denk gelmektedir. İlk iftarın yapılacağı tarih ise 18 Haziran'da oruç tutmak isteyenler 17 Haziran'ı 18 Haziran'a bağlayan gecede sahur yapabilecektir. İllere göre saat farkını bulunduğunuz ilin imsakiye vakitlerinden takip edebilirsiniz.

2015 İLK SAHUR

2015 yılı itibariyle 18 Haziran'da başlayacak olan Ramazan ayında ilk sahurumuz 17 Haziran'ı 18 Haziran'a bağlayan gecede yapılacaktır. Müslümanlar, 18 Haziran Perşembe günü gün boyu oruçlu olacak oruca başlamış olacaktır.

2015 RAMAZAN (ŞEKER) BAYRAMI

İslam alemi için en eğlenceli en önemli bayramlardan biri olan Ramazan Bayramı'nın (Şeker Bayramı) ilk günü bu yıl 2015'te 17 Temmuz Cuma gününe denk gelmektedir. Tatil süresi resmi tatil olarak 3 gündür. Ramazan Bayramı'nın ilk günü 17 Temmuz Cuma günü, ikinci günü 18 Temmuz Cumartesi, üçüncü ve son günü ise 19 Temmuz Pazar günü kutlanacak olup herkese şimdiden hayırlı bayramlar diliyoruz.

2015 ÖNEMLİ GÜNLER

Miraç Kandili: 15 Mayıs 2015 Cuma günü

Berat Kandili:1 Haziran 2015 Pazartesi günü

Ramazan Ayı Başlangıcı: 18 Haziran 2015 Perşembe günü

Kadir Gecesi: 13 Temmuz 2015 Pazartesi günü

Ramazan Bayramı: 17 Temmuz 2015 Cuma günü

Delay Nedir? Delay Ne Demek?

Delay, ingilizce bir kelimedir.
Fiil olarak kullanıldığında türkçe anlamı "geciktirmek, ertelemek, gecikmek, geç kalmak; oyalamak, oyalanmak, alıkoymak, savsaklamak" anlamlarına gelmektedir.
İsim olarak kullanıldığında ise "erteleme, geciktirme, gecikme, tehir, tecil, geç kalma, mühlet" anlamına gelmektedir.
Delay kelimesinin diğer dillerdeki anlamlarını aşağıda inceleyebilirsiniz.

 İngilizce - Almanca - delay 
n. Verschiebung, Verzögerung; Verweilen
v. verzögern, hinauszögern; verweilen
İngilizce - Fransızca - delay 
n. délai; retard; sursis; ajournement; entrave
v. retarder, différer; remettre à
 İngilizce - İtalyanca - delay 
s. ritardo, indugio; (Comm) proroga, dilazione
v. ritardare, causare un ritardo a; differire, rimandare, rinviare
 İngilizce - Portekizce - delay 
s. atraso, impedimento; prolongamento
v. atrasar, adiar, impedir; prolongar-se
İngilizce - Rusça - delay 
с. задержка, приостановка, препятствие, отлагательство, отсрочка, замедление, промедление, проволочка, волынка, выдержка
г. задерживать, препятствовать, отсрочивать, откладывать, мешкать, опаздывать
İngilizce - İspanyolca - delay 
s. retraso, atraso, demora, dilación, dilatoria, moratoria, morosidad, retardo, tardanza; espera, espacio de tiempo; obstáculo, entrabamiento, retardación
v. atrasar, dar largas a, deferir, demorar, detener, diferir, dilatar, entretener, posponer, postergar, retardar, retrasar, rezagar; andar con dilatorias, demorarse, dilatarse, retardarse, retrasarse
İngilizce - Arnavutça - delay 
n. shtyrje, vonesë, ngadalësim, pengim, grevë
v. frenoj, shtyj, pengoj, vonoj, zgjas, zgjat
Basitleştirilmiş Çince İngilizce - Basitleştirilmiş Çince - delay 
(名) 耽搁, 迟滞
(动) 延缓; 耽搁; 使延期; 延误; 拖延; 耽搁
Geleneksel Çince İngilizce - Geleneksel Çince - delay 
(名) 耽擱, 遲滯
(動) 延緩; 耽擱; 使延期; 延誤; 拖延; 耽擱
Flemenkçe İngilizce - Flemenkçe - delay 
zn. uitstel, oponthoud; verblijf
ww. uitstellen, verhinderen, terughouden
İngilizce İngilizce - İngilizce - delay 
n. postponement, hindrance, hold-up; stopping, lingering
v. postpone, hinder; linger, move slowly
Yunanca İngilizce - Yunanca - delay 
ουσ. αναβολή, αργοπορία, επιβράδυνση, χρονοτριβή, καθυστέρηση
ρήμ. επιβραδύνω, καθυστερώ, χρονοτριβώ, αναβάλλω, αργοπορώ
Japonca İngilizce - Japonca - delay 
(動) 遅らせる; 延期する; ぐずぐずする
(名) 遅れ; 猶予; 延期
Korece İngilizce - Korece - delay 
명. 지연, 지체; 유예
동. 늦추다, 미루다; 지연하다, 우물쭈물하다

İfade biçimleri
noun: the act of delaying; inactivity resulting in something being put off until a later time
noun: time during which some action is awaited Example:Instant replay caused too long a delay.
verb: act later than planned, scheduled, or required Example:Don't delay your application to graduate school or else it won't be considered.
verb: cause to be slowed down or delayed Example:Traffic was delayed by the bad weather.
verb: slow the growth or development of
verb: stop or halt

Hicran Nedir? Hicran Ne Demek?

Hicran anlamı "Bir yerden yada özlenen bir kimseden ayrılma, ayrılık, ayrı kalmak" olarak geçmektedir.

Buna cümle içerisinde şöyle bir örnek verebiliriz
"Bu hicran, dudaklarına ezelî bir nakarat yapıştırmıştı". Ö. Seyfettin'e ait bir söz

Tabiki kelimenin anlatım ve kullanım şekline göre değişik anlamlara geldiği söylenebilir.
"Ayrılığın sebep olduğu dokunulmaz acı" ikinci anlam olarak geçer.

Hicran kelimesinin türkçe diğer anlamları ise "Ayrılığın verdiği büyük üzüntü keder" "unutulmaz acı" "uzaklaşma" "ayrılık" "ayrılıktan gelen acı, sızı" "dostluğu ve ülfeti kesmek" olarak sıralanabilir.

Sözlükte "hicran" ne demek?

1. Özlenen, sevilen bir yerden ya da bir kimseden ayrı kalma, ayrılık.
2. Ayrılığın neden olduğu onulmaz acıhicran

Hicran kelimesinin ingilizcesi


parting, farewell
Köken: Arapça bir kelimedir

Comment Nedir? Comment Ne Demek? Comment Anlamı

Commentİngilizce bir kelime olup asıl manası yorum olarak geçercomment
Comment kelimesi için genelleme yaparsak "yorum, açıklama, eleştiri, gevezelik, boş laf" anlamına gelmektedir.
Comment fiil olarak hangi anlam ifade eder sorusuna ise "yorumlamak, değerlendirmek, eleştirmek, düşüncesini açıklamak" anlamını önermek doğru olacaktır.
Comment kelimesinin olumsuzu "No comment" dir.
Ayrıca sizlerde yorum için yorumlarınızı belirtebilirsiniz :)

Lmao Nedir? Lmao Kelimesinin Anlamı

Lmao, "laughing my ass off" kelimelerinin baş harflerinden oluşan ingilizce bir kelimenin kısaltmasıdır. Türkçe'de "Popomla gülüyorum"Kıçımla gülüyorum" anlamlarınada gelmektedirlmao
Genelde internet'te sohbet ortamlarında sanal ortamlarda sıklıkla kullanılan bir kısaltmadır Lmao.
Pek hoşumuza gitmeyen bir anlamı olsada Türkiye'dede yaygın şekilde kullananılan bir kelime olarak kayıtlara geçmiştir.


Internet Explorer Nedir? Internet Explorer Anlamı ve Bilgilendirme

İnternet Explorer dünyada ilk sırada yer alan microsoft şirketi tarafından geliştirilen kullanıma hazırlanan ve kullanıcıların internet üzerindeki web sitelerini resim, film, müzik, internet siteleri vb. yorumlanıp görüntülemesini ve bize aktarılmasını sağlayan internet tarayıcısı bir diğer adıyla browser programına verilen bir isimdir. 
Windows işletim sistemlerine de dahil edilen programı, eğer dilerseniz hiçbir ücret ödemeden internetten de indirebilirsiniz.
Özellikle son sürümlerinde oldukça gelişmiş özellikler sunan Internet Explorer, e-posta yazılımı da olmak üzere pek çok farklı eklenti ve bedava hizmetler içerir bu internet kullanıcılarına büyük kolaylık sağlamaktadır. 
Programı ve eklentilerini kullanarak, internet üzerinde hemen her türlü işlemi yapmanız mümkün.

Browser Nedir? Browser Hakkında Bilgi ve Anlamı

Dilimize web tarayıcısı olarak yerleşmiş olan browserlar yani tarayıcılar internette yayınlanan belgelerin kodlarını derleyip yorumlayıp sizin ekranınıza yazı, resim, film ve benzeri görüntülerin bizim anlayacağımız ve algılayacağımız şekilde gelmesini sağlayan programlardır. Yani şimdi girmiş olduğunuz trhocasi.blogspot.com bu sayfayı görüntülediğiniz internet explorer, firefox, opera, safari ve benzeri yazılımlarıdırBrowser
Browser World Wide Web uzerinde dökümanların transfer edilip görüntülenmesini saglayan programlara verilen addır. Browserlar yazılımı aracılığı ile erişebilecegimiz internet servisleri kullanıma göre şöyle olabilir;
WWW, TELNET, GOPHER, WAIS, FTP dir.
Her servisin kullandığı bir protokol vardır, örneğin www servisi http ya da https protokolünü kullanır, ftp servisi ise ftp protokolünü kullanır.
Örnek browser görüntüsü (internet explorer için) :
browser

En çok kullanılan browserlar şunlardır;

Çalıkuşu Kitabının Özeti (Reşat Nuri Güntekin)

KİTABIN ADI:ÇALIKUŞU
KİTABIN YAZARI:REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ: İNKILAP YAYIN EVİ
ANKARA CADDESİ,NO:95 SİRKECİ 34410 İSTANBUL

 Çalıkuşu Kitabının Özeti

KİTABIN KONUSU:REŞAT NURİ GÜNTEKİN bu romanında küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden genç bir öğretmenin hayatını,aşkını ve Anadolu halkının sorunlarını ,yaşantılarını anlatıyor.

 2.ROMANIN ÖZETİ: Bir subay kızı olan Feride küçük yaşlarda önce annesini sonra da babasını kaybeder.Annesini ve babasını kaybeden Feride Erenköyü’nde,Kozya Tağı’ndaki Besime teyzesinin yanında büyür. Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nde okur. Feride yaramazlıklarından dolayı okul da arkadaşları tarafından<Çalıkuşu> Diye çağrılır. Teyzesinin oğlu Kamuran, bu yaramaz kızdan çok hoşlanır ve Feride’ye aşık olur. Feride ile Kamuran iyi anlaşırlar ve zamanlarını birlikte geçirmeye başlarlar. Kamuran, Feride’ye kendisini sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Feride ‘de onu sevmektedir ve Kamuran ile evlenmeyi kabul eder. Fakat evlenmeden birkaç gün önce bir kadın Feride’ye ,Kamuran’ın İsviçre’de iken Münevver adında hasta bir genç kadını sevdiğini ve ona evlenme sözü verdiğini söyler. Kadın,Feride’ye mektupları verir. Feride mektupları okuduktan sonra Kamuran ile evlenmekten vazgeçer ve köşkten kaçar. Bir dadının evinde kalmaya başlayan Feride, artık hayatına yeni bir yön vermek zorunda kalır.Bunun için Feride,Anadolu’da öğretmenlik için başvuru da bulunur. Feride Zeyniler Köyü denilen ıssız,ulaşımı zor hiç bir öğretmenin gitmek istemediği bir yere tayin edilir. Burada birçok zorluklarla karşılaşan Feride artık başından geçenleri bir deftere not etmeye başlar. Bu köyde öğrencileri onun en yakın arkadaşları olmuştur. Öğrencilerini çok seven Feride özellikle Münise adlı öğrencisini çok sever ve onu evlat edinmek ister. Münise köylünün hiç sevmediği bir kadının kızıdır. Münise’nin annesi başka birini sevdiği için ,Münise’nin babası ondan boşanır ve köyden başka bir kadınla evlenir. Münise annesinin yanında kalmaktadır ve babası da arasıra kızını gizlice ziyaret eder. Feride uzun uğraşlar sonunda Münise’yi evlat edinmeyi başarır ve ikisi beraber yaşamaya başlarlar. Bir gün hırsızlık yaparken yaralanan birisini köye getirirler. Feride yaralığı tedavi eden ,yaşlı bir doktor ile tanışır. Doktor Hayrullah Bey Feride’yi çok cana yakın bulur ve hemen birbirleri ile kaynaşırlar. Doktor Bey ,Feride’nin burada çektiği zorlukları görür ve daha iyi bir yere nakledilmesi için elinden gelen çabayı gösterir. Bir süre sonra bir denetleme sırasında Feride’nin öğretmenlik yaptığı okul kapatılır. Feride bunun üzerine Zeyniler Köyü’nden ayrılmak zorunda kalır. Feride’nin yeni tayin yeri ise İl Merkezindeki Kız Öğretmen Okulu dur. Burada Fransızca öğretmeni olarak göreve başlar. Feride çok güzel bir kız olduğu için gittiği her yerde güzelliğiyle dikkatleri çekmektedir. Öğretmenlik yaptığı süre içinde evlenme teklifleri alan Feride bu tekliflerin hiçbirini kabul etmez. Daha sonra Feride Kuşadası’nda bir okula tayin edilir. Doktor Hayrullah Bey’de emekli olmuş ve Kuşadası’na yerleşmiştir. Hayrullah Bey Feride’yi kızı gibi sevmektedir. Feride’yi her fırsatta kanatları altına almakta ve onu bütün kötülüklerden korumaktadır. Feride’nin evlat edindiği Münise iyice büyümüş ve güzel bir kız olmuştur.
 Hayrullah Bey’in uzak bir köye, hastaya gittiği bir sırada Münise hastalanır. İlk başta nezle sanılan hastalık difteridir. Münise hastalığının anlaşılmaması sonucu hayatını kaybeder. Münise’yi çok seven Feride’nin dünyası yıkılır. Feride’yi, Hayrullah Bey teselli eder. Münise’nin de ölmesi sonucu Feride ile Hayrullah Bey hakkında, çevredeki dedikodular iyice artar. Bunun üzerine Hayrullah Bey, çevrenin dedikodusundan kurtulmak ve Feride’ye laf gelmesini önlemak için Feride ile kağıt üzerinde bir evlilik yapar. Evlendikten bir süre sonra yaşlı birisi olan Hayrullah Bey vefat eder. Hayrullah Bey ölmeden önce ,Feride’nin yaşadıklarını yazdığı defterini okumuş ve Feride’nin başından geçenleri öğrenmiştir. Hayrullah Bey ölmeden önce Feride’den ailesinin yanına dönmesi için söz almıştır. Feride’nin kaybolduğu sandığı defterini, Hayrullah Bey bir zarfın içine koyarak zarfın Kamuran’a verilmesini vasiyet etmiştir. Feride , Hayrullah Bey’in vasiyetini yerine getirmek için zarfın içinde ne olduğunu bilmeden bu emaneti Kamuran’a teslim eder. Kamuran, Feride’nin dönmesine çok sevinir. Feride birkaç günlüğüne izin alarak gelmiştir. Bu arada Kamuran evlanme sözü verdiği Münevver ile evlenmiştir ama kadın hasta olduğu için kısa bir süre sonra ölmüştür. Kamuran zarfın içindeki defteri bir gece sabaha kadar okuduktan sonra ,Hayrullah Bey’in yazdığı tavsiyeleri yerine getirmeyi , Feride’yi bir daha ne pahasına olursa olsun elinden kaçırmamağı kafasına koymuştur. Feride ‘nin gideceği gün Kamuran güya onu almak için gelen arabadan iner. Feride ‘yi bir daha elinden kaçırmamaya kesin kararlıdır. Feride’ye hala kendisini çok sevdiğini söyler ve gitmemesi için Feride ‘ye yalvarır. Feride’nin, Kamuran’a olan aşkı bitmemiştir ve Kamuranı sevmektedir.Feride gitmekten vazgeçer ve bir daha ayrılmamak üzere evlenirler.

 3.ANA FİKİR:Romanda Anadolu insanının ne zor şartlar altında bulunduğu anlatılıyor. Bazı toplumsal sorunlara değinilmiştir. Bunlardan bazıları Anadolu’da ki ulaşım,haberleşme ve iletişim dir. Bir genç öğretmenin ne pahasına olursa olsun zorluklar altında görev yapması ,ülkesine hizmet etmesi,bu zorluklarla yılmadan mücadele etmesi, yurdumuzu kalkındırmak isteyen gençlerimize bir örnektir. Vatanımızın çıkarlarını kendi çıkarlarımızdan daha üstün tutmalı ve bayrağımızın dalgalandığı her yerde , zorluklardan yılmadan çalışmalı ve ülkemizin hiçbir yerini ayırmaksızın kalkındırmalıyız. 

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

 FERİDE:Küçük yaşlarda annesini ve babasını kaybetmiş,teyzesinin yanında büyüyen; çok güzel,canayakın , yaramaz bir kızdır.
 KAMURAN:Verdiği sözü tutan ,yakışıklı bir gençtir. Feride’yi çok sevmektedir.
MÜNİSE:Sevimli cana yakın ,süsüne düşkün,güzel bir kızdır. Küçük yaşta anne ve babası birbirinden ayrılmış ve Feride tarafından evlat edinilmiştir.
HAYRULLAH BEY:Yaşlı bir doktor olan Hayrullah Bey başkalarının yardımına koşan ve zorluklara rağmen insanların hayatlarını kurtarmak için görevini en iyi şekilde yapan birisidir.

 5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Yazar; sade ve akıcı bir üslupla olayları dile getirmiştir. Romanda duygusallığın ön planda olması okuyucu kitlesini de artırmaktadır. Anadolu’nun insanının sıkıntıları ,İstanbul’da eğitim görmüş bir kızın yaşadıkları ile çok güzel bir şekilde anlatılmıştır.

 6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: Reşat Nuri Güntekin; İstanbul’da Üsküdar’da doğdu(1889). Askeri Doktor Nuri Bey’in oğludur. Çanakkale’de ilk öğrenimini yaptı. Galatasaray Lisesi’nde bir yıl okuduktan sonra İzmir’deki Fransız Okulu’na girdi. İstanbul Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi(1912). Uzun yıllar liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı(1913-1930);Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi oldu(1931);Çanakkale miletvekili seçildi(1939-1944);UNESCO’da Türkiye temsilciliği, Paris’te kültür ateşeliği görevlerinde bulundu. Emekliye ayrıldıktan sonra,yeni eserlerini hazırlarken yakalandığı kanserden öldü(1956);cenazesi uçakla getirilip Karacaahmet Mezarlığı’na gömüldü.

Acımak Özeti Reşat Nuri GÜNTEKİN

Beyaz Gemi Romanının Özeti tahlil ve incelemesi, CENGİZ AYTMATOV

KİTABIN KONUSU:
Bir öğretmenin ,babasının günlüğünü okuyarak geçmişi ile ilgili doğruları bulması.

KİTABIN ÖZETİ
:Zehra kasabanın en tanınan kişisidir.Çok iyi bir öğretmen olup sevilen birisidir.Fakat geçmişte yaşadılarından dolayı acıma duygusundan yoksundur.Bir gün Maarif Bey gelip bir mektup verir.İstanbul’dan cağrıldığını ve babasının çok hasta olduğunu söyler.Ama o bunu kabul etmez .Çünkü küçükken annesinin ,ablasının ve kendisinin başına gelen bütün olaylar hep onun yüzündendir.Belli bir süre sonra baskıya dayanamaz.İstanbul’a gitmek üzere trene biner.Trende hep babasının annesine ,ablasına bağırmasını,sarhoş sarhoş eve gelmesini düşündükçe ona nefreti artar.Üstelik komşuları olan Necip Bey ve ablasının o kadar iyiliğine karşın onlarlada kavga etmiştir.İstanbul’a gelipte verilen adrese gittiğinde yaşlı bir adam ve kadın onu beklerl.Onlar babasının öldüğünü söylerler.Ondan kalan birkaç eşya ve sandık verirler.Akşam uykusu gelmeyince kutuyu açar.Birkaç eşya ve bir günlük bulur.Günlüğü okumaya başlar.Günlük babasının ilk memur olduğu yıldan başlar.Birkaç yerden sonra tayini Diyarbakır’a çıkar.Burda annesiyle tanışır.Herkes onun kötü biri olduğunu söylemesine rağmen onla evlenir va kaynanasıyla İstanbul’a gelir.Burda karısının ve kaynanasının kötülüklerini yavaş yavaş öğrenir.Kavga etmeye başlarlar.Üstelik dolapları karıştırınca aşk mektupları bulur.Bu mektuplar komşusu Necip Bey’den gelmiştir.Bu olaya cok üzülür ve eve gelmemeye başlar.Necip Beyle kavga eder ;işten atılır.Sadece iki kızı için yaşamaktadır artık.Fakat annesi onu kızlarına karşı kötülemektedir.Ablası annesinin tutarsızlığından dolayı ölür.Diğer kızının da aynı duruma düşmemesi için evden kaçırır.Bir yurda yerleştirir.Belli bir süre sonrada karısı ve kaynanası ölür.Günlük burada biter.Bu olaydan sonra Zehra çok pişman olur.Artık bütün gerçekleri öğrenmiştir.Ayrıca acımayıda öğrenmiştir.

KİTABIN ANAFİKRİ :
Hayatımızda eş şeçimini çok iyi yapmalıyız.Eğer iyi şeçim yapamazsak ileriki hayatımızda başarılı olamayız.

KARAKTERLER :
Zehra :Çok iyi bir öğretmendir.Çok sevilmektedir.Fakat acıma duygusundan yoksundur.Babasına karşı olan nefreti daha sonra acıya dönüşmüştür.
Mürşit Efendi :Cok iyi birisi olup dürüsttür.Herkese yardım etmeyi seven birisidir.Memurluk mesleğine çok düşkün birisidir.Fakat yanlış eş seçiminden dolayı mahvolmuştur. Kendine içkiye vermiş her şeyini kaybetmiştir.
Annesi :Çok kötü birisi olup evlendikten sonrada kötülüklerine devam etmiştir.Üstelik kocasını aldatmıştır.
Anneannesi :O da kızının kurbanı olmuştur.Fakat ister istemez bir süre sonra kızının yanında yer almıştır.Damadına kötülükler yapmıştır.

ROMAN HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitap bize hayat dersi vermekle birlikte o zamanki durumuda göz önüne sermektedir.Kitap oldukça sürükleyici olup sıkmamaktadır.Dili ağır değildir.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ :

REŞAT NURİ GÜNTEKİN
1889 Yılında İstanbul’da doğmuştur ve1956 yılında Londra’da ölmüştür. Ünlü roman, hikaye ve tiyatro yazarıdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat bölümü mezunudur. Öğretmenlik, müfettişlik, milletvekilliği ve Paris Kültür Ateşliği gibi görevlerde bulunmuştur.
Hikaye ve tiyatro türlerinde eser vermiş, olan Reşat Nuri Güntekin, asıl şöhretini romanlarıyla ve bilhassa Çalıkuşu romanıyla yapmıştır. Bu romanda ülkücü aydın bir genç kız tipi olan İstanbullu Feride, kültürlü, ahlaklı, fazileti ve şefkatiyle, önceleri kendisine birazda şüpheyle bakan bu insanlarla kaynaşmayı başarmıştır. Bu bakımdan Çalıkuşu romanı, yazarını gölgede bırakan bir şöhret kazanmıştır. Feride Anadolu’ya ışık götürecek genç öğretmen hanımlarının örnek tipi haline gelmiştir.
Reşat Nuri, realist(gerçekçi) bir romancımızdır.Batı’dan aldığı teknikle yerli olay ve şahısları anlatmıştır. Memleketimizin çeşitli yerlerinde, toplumun çeşitli zümre ve tabakalarına mensup insanlar arasında geçen acı-tatlı hayat sahnelerini eserlerinde canlandırmıştır. Canlı, renkli ve tesirli bir üslubu vardır. Dili akıcı, temiz bir İstanbul Türkçesidir. Eserleri görgü ve tecrübeye dayanmaktadır.
Bütün büyük ve hakiki romancılar gibi, Reşat Nuri Güntekin de gerek Anadolu gerçeklerine, gerekse üzerinde durduğu diğer mesleklere gerçekleri saptıran peşin hükümlü bir gözle bakmamıştır. İnsanı insan olarak ele almış, objektif bir gözlem ve değerlendirmeye tabi tutmuştur.

ESERLERİ: 
Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Acımak, Damga, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Miskinler Tekkesi, Anadolu Notları 1-2, Yaprak Dökümü, Ateş Gecesi, Bir Kadın Düşmanı, Gökyüzü, Değirmen, Yeşil Gece, Olağan İşler, Gizli El, Haberlerin Çiçeği, Sönmüş Yıldızlar, Tanrı Misafiri, Kan Davası, Kavak Yelleri, Leyla İle Mecnun, Son Sığınak, Hançer, Hülleci, Bir Köy Öğretmeni, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı Dağı Ziyafeti, Eski Şarkı, Hz. Muhammed’in Hayatı, Kahramanlar, Don Kişot, Yabancı, Atlı Adam, Bir Fakir Delikanlı, La Dam O Kamelya, Evham, Hakikat, İtiraf,

Beyaz Gemi Özeti CENGİZ AYTMATOV

Beyaz Gemi Romanının Özeti tahlil ve incelemesi, CENGİZ AYTMATOV.

1. ROMANIN KONUSU:
Roman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almakyadır.

2. ROMANIN ÖZETİ:
İnterneti daha hızlı dolaşın. Google Araç Çubuğuyla birlikte Firefox’u da alın
Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları yaşamaktadırlar.Çocuk bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar.
Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır ama hiç geç kalmamıştır.
Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar. Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır.
Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez. Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider.
O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler.
Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez. Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir: Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider. Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur.
Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı kaçar.Dedesini yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır.

3. ROMANIN ANAFİKRİ :
İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz.

4. ROMANDAKİ OLAYLARIN VE KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
a.OLYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır. Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır. Kitaptaki olaylar genelde bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük olaylardır.Olayların tasviri iyi olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir.

b.KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
(1)MÜMİN DEDE : Çok iyi kalpli, yardımsever,çalışkan bir insandır. 60-70 yaşlarında köse bir ihtiyardır.Damadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Vadideki üç evin birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır.
(2)ÇOCUK : 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe kulaklı, çirkin bir çocuktur.Hiç arkadaşı yoktur. Hayalperest ve mutsuzdur. Doğayı çok sever.
(3)OROZKUL : Şişman, koca kafalı, içki içmeyi çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz biridir. Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir.
(4)BEKEY : Orozkul’un karısı ve Mümin’in kızıdır.Kısırdır,sabırlı ve hoşgörülü bir kadındır.
(5)SEYDAHMET : Uzun boylu, çirkin biridir.Tembeldir. Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır. Bir karısı ve bir kızı vardır.
(6)GÜLCEMAL : Seydahmet’in karısıdır. Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla geçirir.
(7)KULUBEG : Genç , yakışıklı ve güçlü bir şofördür.Mümin dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan geldiğine inanmaktadır.
(8)KOKETAY : Orozkul’un arkadaşıdır. İri yapılı ,esmer tenli bir adamdır.
Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt” karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok fazla bilgi sunulmamıştır.

5. ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk var.beyaz gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar az.Betimlemeler yetersiz ve akıcılık kısıtlı.Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmıyor. Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış.

6. ROMAN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı , Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928’de dünyaya gelmiştir. Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden Nagim Gamzeyova hanımdır. Çocukluk yılları 2. Dünya harbine rastlayan ve 1945’te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov, 1950’de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü’nü bitirmiş bir ziraatçıdır. Ancak edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir.
Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız Türkleri’nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir. Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan (1988’de 60.yıl , 1998’de 70.yıl) , hakkında konferanslar ve sergiler düzenlenen Aytmatov, halen yazarlığın yanında Kırgızistan ‘ın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir.

Ateşten Gömlek (Halide Edip Adıvar) Roman Özeti

KİTABIN ADI ATEŞTEN GÖMLEK
KİTABIN YAZARI HALİDE EDİP ADIVAR
YAYIN EVİ VE ADRESİ ATLAS KİTABEVİ
BASIM YILI Mayıs-1995

1. KİTABIN KONUSU:Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan aşk,memleket,vatan ve millet sevgisi.

2.KİTABIN ÖZETİ: Peyami,Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş,başına saplı kalan kurşun yüzünden sık sık hayallere dalan,eski bir hariciye nazırıdır.Başından geçen olayları kaldığı Cebeci Hastahanesi’nde yazmaktadır.olayları anlatmaya mütareke yıllarından başlar.Annesi onu amcasının kızı Ayşe ile evlendirmek istemiş fakat,o yurt dışına kaçmıştır.Geri döndüğünde Ayşe’nin ağabeyi Cemal görevi nedeniyle İstanbul’a atanmıştır.Onunla arası hiç iyi olmamasına rağmen kısa sürede iyi bir dost oluverirler.Düşman uçaklarının İstanbul’u bombaladıkları bir günde Cemal’in İhsan adında bir arkadaşıyla tanışır.Ogünden sonra her şeyi birlikte yaparlar.O sıralarda Bulgar Mütarekesi yapılır.Bununla birlikte dünyaya Türklerin barbar,ilkel insanlar olmadıklarını göstermek için toplumdan her kesimin katıldığı büyük mitngler yapılır.Bunların en büyüğü olan Sultan Ahmet Mitingi’ne İzmir’den yeni gelen Ayşe-kocası ve çocuğu Yunanlılarca öldürülmüştür- de katılmıştır.Bir kesim de Ayşe’yi kullanarak İngilizlerin dostluğunu kazanmak ister ama,Ayşe’nin İngilizlere olan tutumu etrafındakilerde büyük bir savaş azmi doğurur.Düşmanlar tarafından da bu olay çok ciddi karşılanır ve Ayşe,Peyami ve Cemeli’in öldürüleceği söylentileri yayılır.Bu arada Peyami ve İhsan arasında tatlı aşk rekebeti başlar.İşte Peyami bu aşk ve memleket mücadelesine ATEŞTEN GÖMLEK adını verir. Peyami uzun süreli hastalığından sonra Ayşe ile bilikte Adapazarı’na ,İhsan’ın yanına giderler.Burada bulunan Kezban Ayşe’yi çok kıskanır çünkü o da İhsan’I sevmektedir.İhsan Ayşe’yi Eskişehir’e,Cemal’in yanına gönderir.Peyamiye de askerlik eğitimi verdirir.Tam o sıralarda Kezban olayı patlak verir.Mehmet Çavuş uyarılmasına rağmen herşeyi göze alarak onu kaçırır.Konya’da çıkan isyanın ardında da o çıkar. İsyan bastırılır ve Mehet Çavuş asılır ama Kezban’a ne olduğu asla öğrenilemez.Ardından Peyami Milli Savunma Bakanlığı’na atanır ve hepsinden uzakta kalır.Olan biten her şeyi Ayşe’nin mektuplarından öğrenir.Fakat Rumca bildiği ve fotoğraf çekebildiği için Batı Cephesi’ne atanır.Gittiği birlikte İhsan da vardır.İhsan,Ayşe ile arsında geçen tüm aşk hikayesini anlatır ve Peyami de bir daha bu iki kutsal aşığın arasına girmez.Artık ordu Sakarya’nın doğusunda mevzi almış,savaş başlamak üzeredir.Hepsi aynı kolordudadırlar. Nihayet savaş ,bir sabah düşman uçaklarının bombardımanıyla başlar ve birlikler taarruza geçer.İhsan alması gereken Karadağ’a tırmanırken alnına gelen bir kurşrnla şehit düşer.Buhaberi alan Ayşe de yolda canını verir.Arkasından Cemal’in de ölüm haberi gelir.Artık Peyami tek başınadır.Nihayet o da bu yolda bacaklarını kaybeder ve başına bir kurşun saplanır.Fakat Peyami’nin bu tanımladığı tiplerin hiç biri gerçek değildir.Buna kafasında bulunan kurşun sebep olmaktadır.O da ameliyat masasında hayata gözlerini yumar.

3.KİTABIN ANA FİKRİ: İnsanoğlu için;vatan,millet,memleket sevgisi,yeri geldiğinde aşktan daha üstündür.

4.KİTABTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Olaylar genel olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında geçiyor.Ama dar mekan olarak da İstanbul,Ankara,İzmir,Eskişehir,Adapazarı ve Konya’yı gösterebiliriz.
ŞAHISLAR:
PEYAMİ: Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş,başına saplı kalan kurşun yüzünden sık sık hayallere dalan,eski bir hariciye nazırıdır.Başından geçen olayları kaldığı Cebeci Hastahanesi’nde yazar.O daihsan gibi Ayşe’yi çok sever.
AYŞE: Kocası ve çocuğu Yunanlılarca öldürülmüştür.Oldukça alımlı,etrafındakilere hayranlık uyandıran,zeki bir kadın.İçi savaş azmi ile doludur.Cemal’in kardeşidir.
İHSAN:Nazik,her zaman etrafındakilerin yatdımına koşan,yiğit bir Türk subayıdır.Ayşe’yi uğrunda ölebilecek kadar çok sevmektedir.
CEMAL:Ayşe’nin ağabeyidir.Bir çok muhrebeye katılmış,cengâver bir Türk subayıdır. KEZBAN:Babası Balkan Harbi’nde şehit düşmüş,İhsan tarafından yetiştirilen,İhsan’a tutkun,genç bir anadolu kızı.
MEHMET ÇAVUŞ:Büyük bir vatan sever olmakla birlikte Kezban meselesi yüzünden hilafet ordusuna katılmış,yiğit bir askerdir.

 5. KİTAB HAKKINDA SAHŞİ GÖRÜŞLER: Kitap hem bizim milli tarihimizi yansıttığı;hem de vatan,memleket ve millet sevgisi ile aşkı bir arada işlediği için okunması gereken bir kitaptır.Ayrıca Kurtuluş Savaşı’ndan ilginç,çarpıcı örnekler vermektedir.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

 HALİDE EDİP ADIVAR (1884 - 1964 )
Türk romancı. Siyasal alanda da etkinlik göstermiştir.İstanbul'da doğdu. Kimi kaynaklara göre doğum yılı 1884'tür. İngiliz terbiyesiyle yetişmesini isteyen babası onu Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde okuttu. Orada Rıza Tevfik'den (Bölükbaşı) Fransız edebiyatı dersleri aldı ve Doğu'nun mistik edebiyatını dinledi. Sonradan evlendiği Salih Zeki'den de matematik dersleri alıyordu. Koleji 1901'de bitirdi. 1908'de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılardan ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması'nda bir süre için Mısır'a kaçmak zorunda kaldı.1909'dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. Gerek bu çalışmaları, gerekse müfettişliği sırasında İstanbul semtlerini dolaşması, ona çeşitli kesimlerden insanları tanıma fırsatını verdi. 1919'da Sultanahmet Meydanı'nda, İzmir'in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma ünlüdür. 1920'de Anadolu'ya kaçarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Kendisine önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Adıvar'ın ilk yapıtlarında Türk okuruna sunduğu bir yenilik yarattığı bu kadın imgesidir. Bu imge toplumda birbirine karşıt olarak algılanan değerleri uzlaştırdığı için önemliydi. Osmanlı -İslam geleneklerine göre ev kadını olarakCumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917'de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı. 1939'a kadar dış ülkelerde ya şadı. O yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika'ya ve Mohandas Gandi tarafından Hindistan'a çağrıldı. 1939'da İstanbul'a dönen Adıvar 1940'ta İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954'te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964'te ölmüştür. Adıvar'ın Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatan yapıtlardır. Yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüşmesini sergiler. Bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine benzeyen ve ondan önceki Türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda aramak doğru olur. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defterlerinden ya da mektuplarından anlatır. Erkek (bazen kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç çatışma, romanların moral sorununu oluşturur ve roman ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. Adıvar'ın, biraz kendi olduğunu iddia edilen bu kadın kahramanları, yazarın o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiyesi almış, ama Batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır. Adıvar 1910 yıllarında Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte Türk Ocağı'nda çalışmaya başladıktan sonra yazdığı Yeni Turan adlı romanında (1912) yurt sorunlarına eğilir. II. Meşrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, Yeni Turan adlı idealist bir partinin program ve çalışmalarını anlatırken yeni bir Türkiye'nin hangi sağlam temellere oturtulması gerektiği hakkında o zamanki görüşlerini açıklamak fırsatını bulur. Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) romanlarında Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden yararlandığı için daha gerçekçidir. Bununla birlikte, bir aşk sorununun aşıldığı bu yapıtlarda da yüceltilmiş kadın kahraman yerini korur. Ancak şimdi, yine olağan dışı bu kadın, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsılan kültürlü bir sanatçı olarak değil, milli dava peşinde erdemlerini kanıtlayan ya da Anadolu'da düşmana karşı savaşan bir yurtsever olarak çıkar karşımıza. yetiştirilmiş basit ve cahil kadın, o dönemin aydın kesiminin gözünde geri kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. Öte yandan Batılılaşmış "asrî" kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, namus anlayışı kuşku uyandıran bir kadındı. Adıvar'ın kahramanları işte bu çelişkiyi kendilerinde uzlaştırmakla bir özleme cevap veriyorlardı. Çünkü bunlar hem Batılılaşmış hem de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus konusunda çok titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. Gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardır.
 Adıvar'ın en ünlü romanı Sinekli Bakkal'da (1936) ileri bir adım attığını, yeni bir aşamaya vardığını görürüz. İlk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, II. Abdülhamid dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen Sinekli Bakkal'ın olay örgüsü siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. Romanın okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi,zengin konakları ve saray çevresiyle II. Abdülhamid zamanının İstanbul'u anlatmasıdır. Ne var ki yazarın amacı bir dönemin Türk toplumunu yansıtmak değildir yalnızca. Bu felsefi romanda çevrelerin bir işlevi de belli değerlerin temsilcisi olmaktır. Sinekli Bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk kesimini; Genç Türkler'den Hilmi ve a rkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise, yozlaşmış yönetici kesimi temsil eder. Roman iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmın ana teması Abdülhamid'in istibdat idaresi karşısında şiddete başvurarak devrim yapmanın geçerliliği sorunudur. Gerçi Adıvar içtenlikle ezilen halktan yanadır, ama gelenekçiliği ve savunduğu mistik dünya görüşü şiddete başvurarak devrim yapmayı onaylamasına izin vermez. Romanda II. Meşrutiyet'in ilanı "asırların kurduğu müesseselerin köklerini" söken, "içtimaî ve siyasî nizam ve intizamı" altüst eden bir devrim olarak nitelenir. Doğru tutum Mevlevî tarikatından Vehbi Dede'nin yaptığı gibi "herhangi bir hayat fırtınasını sükûnetle seyretmek"tir. Yazar devrimden değil evrimden yanadır. Romanın ikinci kısmında yozlaşmış saray çevresi sergilenirken ana tema olarak Rabia ile Peregrini ilişkisi gelişir ve evlilikle son bulur. Bu evliliğin simgesel anlamı Batı ile Doğu'nun bileşimi olarak yorumlanmıştır. Ama Peregrini'nin "öyle basit ve insanî ananeler" dediği geleneklere bağlı Sinekli Bakkal mahallesindeki cemaat yaşamına hayran olması, Müslümanlık'ı kabul ederek Rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerleşmesi, daha çok Doğu değerlerinin üstünlüğüne işaret sayılmaktadır. Ne var ki yazar, Rabia ile Peregrini'nin sevişip evlenmelerine inandırıcı bir hava verememiştir. Farkedilir ki, olaylar yazarın kafasındaki bir görüşü dile getirmek için tertiplenmekte ve Doğulu kadın ile Batılı erkek yazarın tezi gereği seviştirilip evlendirilmektedirler. Birinci kısımda olay örgüsünün doğal gelişimi, farklı dünya görüşlerine sahip kişiler arasındaki çatışmadan doğan gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kısımda yerlerini, zorlama izlenimi veren bir ilişkiye ve saray çevresinin tanıtılmasına bırakınca romanın sanatsal düzeyi düşer. 1943'te CHP Ödülü'nü alan Sinekli Bakkal Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur. Sinekli Bakkal'ı izleyen romanların ise yazarın ününe katkıda bulunacak nitelikte oldukları söylenemez. Adıvar çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda da hem Türkçe, hem İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce'den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır. Zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Yapıtlarından kimileri İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.

 ESERLERİ:
 ROMAN: Heyula, 1909; Raik'in Annesi, 1909; Seviye Talip, 1910; Handan, 1912; Yeni Turan, 1912; Son Eseri, 1913; Mev'ud Hüküm, 1918; Ateşten Gömlek, 1923; Vurun Kahpeye, 1923; Kalb Ağrısı, 1924; Zeyno'nun Oğlu, 1928; Sinekli Bakkal, 1936; Yolpalas Cinayeti, 1937; Tatarcık, 1939; Sonsuz Panayır, 1946; Döner Ayna, 1954; Akile Hanım Sokağı, 1958; Kerim Ustanın Oğlu, 1958; Sevda Sokağı Komedyası, 1959; Çaresaz, 1961; Hayat Parçaları, 1963;
 ÖYKÜ: Harap Mabetler, 1911; Dağa Çıkan Kurt, 1922; Kubbede Kalan Hoş Seda, (ö.s) 1974; Oyun: Kenan Çobanları, 1916; Maske ve Ruh, 1945;
 ANI: Türkün Ateşle İmtihanı, 1962; Mor Salkımlı Ev, 1963; Diğer Yapıtlar: Talim ve Terbiye, 1911; Turkey Faces West, 1930; Conflict of East and West in Turkey, 1935; Inside India, 1937; Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesisleri, 1955; İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt, 1940-1949; Doktor Abdülhak Adnan Adıvar, 1956.